19 Nisan 2010 Pazartesi


Kadıncıklar
Yazan:Tuncer Cücenoğlu
Yöneten:Sinan Sinanoğlu
En sert ve en nitelikli oyunlardandı bu da.
Hem içerik hem oyunculuk olarak.
Sevgili yönetmenimiz Sinan Sinaoğlu oyuna dair şöyle bir not düşmüş maziye de bir çentik atarak:

"Çok tartışmıştık bu oyun üzerine
diğer oyunlarımızda olduğu gibi.
Çok güçlü bir kadromuz vardı.
Teknik kadro,
müzisyenler,
oyuncular,
dekor,
kostüm...
Hepsi çok yüksek kalitede idi.
Ve izleyici.
Bizi hiç şaşırtmamışlardı.
Bizden bunu bekliyorlardı,
o seyir keyfini hak etmişlerdi.
____________
İlk fırsatta her oyunun teknik ve oyuncu kadrosunu da fotoğrafların altına ekleyeceğiz.
Bilgisi olan bunu paylaşsın lütfen.

"Cengizhan'ın Bisikleti"nden bir kare.
Anadolu Sahnesi'nin ilk zirve oyunu denebilir.
Her oyuncu üst düzeyde bir performans sergilemişti.
Sinan, Türkan, Ahmet, Murat, Hatice, Çağatay...
Hele Murat Makar'ın bir korku sahnesi vardı ki :))
Seyirciler "yusuf yusuf etmek" deyimine o sahnede tanık olmuştu,
canlı canlı:)
________________
Not: Sinan'ın hemen sağındaki komodin benim evden gitmişti dekora katılmak için(yani el koymadım abiler:))
Ve tarafımdan hala kullanılmaktadır
güzel günlerin bir hatırası olarak da...

17 Nisan 2010 Cumartesi


... en sağlam oyunlardan biriydi "Ay Işığında Şamata",
Haldun Taner'den.
Yönetmen Sinan Sinanoğlu,
yardımcı yönetmen Ankara Devlet Tiyatrosundan Sinan Pekinton
son çalışma sabaha kadar sürmüştü.
ne güzeldi...
Şu karedeki Eşref ve Murat o vakitler adeta kendileri oynamıştı Ömer ve Özer rolleriyle:)

...bu da bir başka kare aynı oyundan...

"son oyun veya Hacivat'ın ölümü"
iki ayrı ekiple oynandı.
Bu kareler ikinci ekipten.
İlk ekip fotoğraf modernitesinden o kadar yararlanamıyordu ki.
Sene bilmem kaç.
Fotoğraf makineleri ülkeye henüz girmiş:))

Anadolu Sahnesinde ilk zamanlar.
Aslında henüz Anadolu Sahnesi olmamıştı, üniversite topluluğuydu.
Bir hafta sonu notu gibiydi bu kare de...

15 Nisan 2010 Perşembe


biz
ne perde yıkmıştık
ne de eylemiştik viran
etmedik de sürçi lisan
yok affolunacak bir hatamız
kimseden yok amanımız

6 Nisan 2010 Salı



Anıt'ın arkasın bakınca
bir tiyatro binası göreceksin
biraz daha dikkatli bakınca
orada
kendini göreceksin
bizi
hepimizi...

MOR KÜLHANİ

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4.Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5.Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler


6.Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

Ece Ayhan

mazi kalbimde bir yaradır

güzel günler güzel günler
hey güzel günler
ellerimde
döneyim mi
hey güzel günler

cephede piknik


Makar ile Hulusi oyunun son günü pastalara göz dikmişlerdi,
para olmadığından sadece bir kere pasta alıp oyunun oynandığı süre boyunca onları kullanmıştık,
doğal olarak kremaları katılaşmış,
tabi bizimkiler bunu hesaba katmayıp son oyunda yemeye kalktılar, pastanın bulaşmadığı yerleri kalmamıştı :)
elleri falan vıcık vıcık sedyeyi tutamamışlardı :)
(Diyen: Lütfü Cemal Gümüşçay)


mart'a dair

27 Mart Cumartesi

Dünya tiyatrolar günü. Sinan’ı aramalı, dedim. Ama aramadım, unuttum. Bugün ararım artık, akşam. Bir gün geç, ne ki…

'“Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız.''

“Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik'in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuşla Virginia'nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.'' ''Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışırâk¦ Perde !”

Tirat Münir Özkul’dan, yazan Haldun Taner.